31 Ekim 2011 Pazartesi

Sigmund Freud

Bir insana vazgeçilmez olduğunu hissettirdiğinizde ilk vazgeçeceği kişi siz olursunuz!

Necip Fazıl Kısakürek

Bir insan en çok kimin yanında susuyorsa, aslında en çok onunla konuşmak istiyordur!

Sensizlikten doğdu yalnızlığım!

GEL AL ANILARINI

Beni bozguna uğratıp gittiğin günden beri

Nefretim kabardı yüreğimde gizlice
Taşıyamam bu hıncı söylemeden sessizce
Vurmalıyım herşeyi yüzüne tüm gücümle

Şimdi gel al anılarını benden
Durdukça acı veriyor
Gel al resimlerini benden
Gördükçe içim eriyor

Gittiğin gibi gel ne olur
Sessizce görünmeden
Ne kadar acın varsa al git
Yavaş yavaş dökmeden


Bu şarkıyı dinledim ve azıcık karalayayım dedim...

İçimde bir şeyler var adını koyamadığım ; şarkı buna hınç diyor nefret diyor bense sadece Yalnızlık diyorum, mağlubiyetin verdiği "yalnızlık". Senden bana kalanla adlandırıyorum.Yüzüne tüm gücümle haykırmalıyım aslında bunu ama gücüm sadece buraya yazmaya yetiyor.Yanına gelecek takatim kalmadı artık.

3 uzun yıl yaşadım seninle, upuzun; sen bunun her ne kadar farkında olmasanda.Her günüm seninle dopdoluydu biliyor musun?Dur bak birazcık anlatayım.Sabah uyanınca telefonumdaki resmine bakardım, alarmı kapatır kapatmaz, ve bir günaydın mesajı atardım aşkıma; sana.Duşumu alır, traşımı olur, işe gitmek için evden çıkmadan önce cüzdanımı elime aldığımda bir kez daha bakardım resmine, cüzdanımdan çıkarıp.Sonra işe gitmenin verdiği huzur ile ki bilirsin ne kadar çok severim işimi, ama emin ol senden çok değil, hızlı hızlı apartmanın merdivenlerinden iner arabama doğru koşardım.Araba kullanmayı da çok severim belki hatırlarsın.Arabamın kapısını açar, sürücü koltuğuna sanki Ferrari' ye biniyormuş edası ile binerdim benim külüstüre.Anahtarı kontak deliğine soktuktan sonra yeni oyuncağını eline almış bir çocuk edası ile hemen arabayı çalıştırır, sesini duyunca da sanki sırtındaki yükü gitmesi gereken adrese ulaştıran taşıyıcı gibi rahatlardım.Peşi sıra da hemen kafamın üzerindeki güneşliği indirir, ailemin resimlerinin yanındaki senin resmine bakar ve gülümserdim, sanki külüstürümle sana geliyormuşum gibi.

İşe varınca ilk olarak iş yerimdeki dolabı açardım; eşyalarımı, dökümanlarımı kontrol etmek ve ihtiyacım olan herhangi bir şey varsa almak için.Ama ondan önce bil bakalım ne yapardım?Dolabımın kapağının iç tarafındaki resmine bakardım ki sen bunu asla tahmin edemezsin.Sonra brifinge girerdim.Eğer o brifinge kadar sabah mesajıma cevap vermediysen bitmek bilmezdi o brifing , çünkü toplantı bitene kadar telefonumu elime alamazdım.Ardından da başlardı bir iş günü.Bazen konuşurduk, bazen mesajlaşırdık ama işte de hep yanımdaydın aslında.Bazen telefonu açık bırakırdım beni dinlerdin ya çalışırken, sanki başın omzumda gibi hissederdim; ne kadar hoş olurdu biliyor musun içim.Yasaktı da o yaptığım. Bir yakalansam ya da yanımdaki insanlar beni idare etmese ve şikayet etseler işten bile atılabilirdim.

İş günü bitip evime gittiğimde de ya seninle bol bol mesajlaşırdık ya da konuşurduk ki aslında ben telefonda çok konuşmayı sevmem.Hiç bana sormadın farkında mısın bebeğim neden telefonda çok konuşmuyoruz diye.Şimdi tam yeri bence anlatmalıyım bunu sana.Telefonda sohbet yalan sohbetlerin en başında geliyor bence.İnsanlar anlaşamıyorlar ama anlaşmış gibi yapıyorlar.Uzun konuşmalarımızın sonunda hep tartıştığımızı sana defalarca belirtmişimdir herhalde tatlım.Yani sırf seninle tartışmamak için seninle uzun konuşmak istemiyordum; seni o kadar çok özlerken.

Evimde de her yerde sen vardın.Bilgisayarımın masaüstü resminde, uydu alıcımın açılış resminde televizyona da ilk senin resmin geliyordu.Yani sen doluydu o ufacık evim.Sen her yerdeydin benim için, hep yanımdaydın, hep benimleydin.

Ne kadar sen doluydum aslında sen benden uzakken ve ne kadar kalabalıktım!